Lefkoşa
Adanın merkezinde, Mesarya Ovasının orta kesimlerinde yer alan Lefkoşa kentinin ilk kuruluşuna ait kanıtlar M.Ö. 2500 yıllarını, yani Bronz Çağının başlarını göstermektedir. Yaklaşık olarak 4500 yıllık kesintisiz bir yaşantının olduğu göz önüne alındığında Lefkoşa bu özelliği ile adadaki en uzun süreli yerleşimdir. M.Ö. 1050 ile 330 yılları arasında kentin adının Ledra olduğu ve adadaki on krallıktan birisi olduğu bilinmektedir. Kentin o günlerine ait kanıtlar Lefkoşa’nın güney bölümündeki kazılarla kısmen gün ışığına çıkarılmaktadır.
Roma dönemi boyunca önemsiz küçük bir kent olarak yaşayan Lefkoşa, 6. yüzyıldan itibaren adayı tehdit eden Arap akınları nedeni ile kıyı kentlerinin emniyetini yitirmesi ve halkın iç bölgelere çekilmesi ile önem kazanmıştır.
9.-10. yüzyıllarda Bizanslı yöneticilerin oturduğu bir kaleye dönüşen kent muhtemelen adanın başkenti idi.
1191-1192 yılları arasında Aslan Yürekli Richard’ın elinde bulunan ada Kudüs kralı Guy de Lusignan tarafından satın alınır. İlk Lüzinyan kalesi 1211 yılında Kral I. Henry zamanında inşa edilir. 1489 yılında adaya hakim olan Venedikliler de kenti yönetim merkezi olarak kullanmıştır. Osmanlı tehlikesini gören Venedikliler tüm adanın savunmasını güçlendirmeye ihtiyaç duymuşlardır. Bu nedenle 1562 yılında Venedikten Ascanio Savorgnano inceleme yapmak üzere adaya gönderilir. Ascanio’nun raporuna göre her ne kadar Lefkoşanın tahkimata ihtiyacı olmasa da 1567’de bunun aksine karar verilerek Ascanio’nun mimar ve mühendis olan kardeşi Julio Savargnano adaya çağrılır. Savargnano kent için yeni ve çağdaş bir tahkimat planlar. Bugün de halen ayakta olan bu surlar dairesel planlı olup kalp biçiminde on bir burca ve üç kapıya sahiptir. Kapılardan kuzeydeki Girne Kapısı, batıdaki Baf Kapısı, doğudaki Mağusa (Porta Julia) Kapısıdır. Venediklilerin tüm çabalarına karşın Lefkoşa 1570 yılında Osmanlıların eline geçer.